News & Reviews
Select Source

 

Geleceğimiz gelecek

Hapishanedeyken okuduğum kitaplardan sevdiğim bazı cümleleri defterime not ederdim. Çünkü kitap herkesin ve bu yüzden bir kitabın bir insanın elinde kalma süresi kısıtlıdır. Başkaları da elindeki kitabı okumak için bekliyordur, bunu bilirsin. Ya da avluda beraber volta attığın arkadaşına kitaptan bahsetmişsindir, okumasını istemişsindir. Geçen gün o defteri karıştırdığımda Aslı Erdoğan’ın Bir Delinin Güncesi isimli kitabından şu alıntıyı yapmışım: “Görünür/ görünmez yasalar çoğu kez bir başına olanın, azınlık ya da aykırı olanın aleyhine işler, onu daha dar, sınırlı bir alana hapseder.”

Bir yazar yazdıklarının yazgısına ihtimaldir. Birkaç yıl önce hapisteyken severek okuduğum Aslı Erdoğan şimdi hapishanede, hem de tüm hayatımızı ipotek altına almış ayan beyan yasalar yüzünden. Azınlık ya da aykırı olmanın barış savunucusu olmayı şart koştuğu bir çağdayız. Değil mi ki muktedirler aykırılıklarını gizlemek için aykırılıklar icat eder. Bugün barış için mücadele edenler marjinaldir. Egemenlerin zoru ve sessizliğin gücü en güzel yarınların kapılarını açmak isteyenleri hapseder.

Hapishane hiçbir yerle kıyas edilmez, eş anlama gelen zindan, cezaevi ve mahpus tanımları hariç. Genelde askere gitmiş olanlar hapishane ile askerliği birbirine benzetir. Her ikisini de deneyimlememiş olanlar ise hapisliği bir kafa dinleme yeri olarak tahayyül eder. Hayır, ikisi de tutsak olma durumunu izah etmeye yetmez. Askerlik bir anlamıyla savaş talim yeridir. Zorunludur ama sadece zorunludur, gitmemek gibi bir tercih de vardır. Zira askerliğe gitmeyenlerin mahpusluğu göze aldığı bir vicdani ret hareketi var. İnsan hapishanedeyse elinde iradesinden başka da bir şeyi yoktur. Kafa dinlemek için ise hiç mi hiç tercih edilecek bir yer değildir. Okumak ve kitaplar yazmak için başka yerlerde seçilebilir, dünya büyük.

Hapishaneler ve orada kalanların durumları hakkında raporlar hazırlayan bir heyet mahpus olduğum Erzurum Cezaevi’ni ziyaret etmişlerdi, daha doğrusu teftiş etmeye gelmişlerdi. Birkaç tutsakla yapılan görüşmelerden ve yapılan incelemelerden sonra Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne dair hazırladıkları raporda şunu demişlerdi: Burada insan yaşayamaz. Bir arkadaş bunu söyleyen temsilcinin gözlerine dik dik baktı ama ağzına doldurduğu cümlelerin devamını getirmedi, ayıp olurdu. Hakikaten de değil Erzurum hiçbir cezaevi insana göre değildir. Bu arada söz konusu hapishane devlet raporuyla “yaşanılmaz” dendiği halde halen orada insanlar yaşamakta.

Ursula K. Le Guin Mülksüzler isimli muhteşem kitabının bir yerinde şöyle bir şey anlatır. Anarres’teki çocuklara Odo’nun hayatı anlatılırken, onun Urras’ta hapishanede geçirdiği dönemi anlatılır. Anarres’in çocukları özgür bir gezegende yaşadıkları için hapishane fikrini ilk defa duymuşlardır. Anlamsız ve saçma bulurlar ama çocuk merakı bunu deneyimlemeyi seçer. Nihayetinde birkaç çocuk duvarları yan yana dizip bir arkadaşlarını oraya koyar. Sırayla mahpusluğu denerler, insanın insana hükmünü denerler. Çok geçmeden çocuk aklı hapishaneyi ve işlevini gereksiz bulup başka oyunlar oynamak için dağılırlar. Orada anlatılan çocukların hapishane gibi bir yerden habersiz büyüyen hallerine gıpta etmiştim. Çünkü hapishane olgusunu bilmeyen akılların daha özgür olacağını biliyorum. Maalesef bugün herkesin bir yakını, bir tanıdığı, sevdiği kim varsa hapishane ile anılır olmuş. Kürt coğrafyasında ise hapishane olgusu ve işlevi çoktandır bilinir. Çünkü neredeyse her evde bir aile yakınının hapishanedeki fotoğrafı asılı durur.

Egemenlerin bir ezberi vardır; suç varsa ceza var. Bizim de bir gerçeğimiz var: ceza varsa suç vardır. Kürtlerin ve bilumum tüm ötekilerin yarasına hemhal olan, dayanışmaya önem verdiği için sessiz kalmayan kim varsa hapishanelere atılıp korkutulmak isteniyor. Mısır’da darbeci Sisi’ye muhalefet ettiği için tutuklanan insan hakları aktivisti Yara Salam salıverildikten sonra şöyle demişti: Hapishanelerin ne olduğunu biliyoruz ama hapishanelerden korkmuyoruz.

Evet, hapishaneler, bize reva görülen savaş, işsizlik rakamlarıyla pompaladıkları korku, öldürülmek, katliam, dışlanmak vs. hepimizin malumu. Biliyoruz ki onlar iyi bildikleri bir şeyden korkuyorlar: biz yan yana durdukça, eğilmedikçe, savaşa karşı çıktıkça yolun sonuna geliyorlar. Hayal ettiğimiz gelecek, ne olursa olsun gelecek.

22.10.2016
Ahmet Güneş


 

News&Reviews Biography Books Photos About     Contact Home Page
Design by medyanomi